Gerçekten artık sinir bozucu hale geldi!
Hangi televizyon kanalını açsanız karşınıza mutlaka birisinin çıktığı AKP sözcülerinin herkese yukarıdan bakışı, ne moderatörü ne diğer katılımcıları takmayan, hakarete varan dilleri, açıkça yalana başvurmaları ve saldırgan tavırları sinir bozucu olmaktan da öte gitmiyor mu?
AKP’ye yönelik hemen her eleştiriyi karşılamaya çalışırken artık iyice saçma sapan hale gelen “darbe tehdidi”, “darbe mağduru” söyleminden bıkmadınız mı? Tahammül edemeyip kanalı değiştirmek zorunda kalmıyor musunuz? Gerçi geçtiğiniz diğer kanalda da karşınıza bir diğeri çıkıyor ama olsun, o anda belki AKP’li olmayan biri konuşuyordur da birkaç dakika için rahatlayabilirsiniz!
Televizyonlarda konuşan, gazetelerde yazan AKP sözcülerinin “her şeyi biz biliriz, yaparız, her şey bizim hakkımız, siz hiçbir hakka sahip değilsiniz” havasını tabii ki Tayyip Erdoğan’dan alıyorlar. Öfkeyi, aşağılamayı, hakareti belâgat sanatının vazgeçilmez bir parçası olarak gören Erdoğan, 12 yılda 9 seçim kazanınca artık önünde hiçbir engelin kalmadığını düşünüyor. Metin yazarlarının promptra yerleştirdiklerini de bir kenara koyarak aklına ve ağzına geldiği gibi konuşuyor. İmam böyle yapınca cemaati de onu aşıyor tabii. İmamın hakaretlerinden bunalan, ana haber bültenlerinde imamı dinleyip sinirleri bozulanlar bir de gece tartışma programlarında cemaati izleyince uykularından olmaları kaçınılmaz…
Peki, neden böyle?
Adlı adınca söylüyorlar, bir “yeni Türkiye” inşa ediliyor. AKP’nin üçüncü iktidar döneminde inşasına giriştiği bu yeni Türkiye’nin gürültüsü-patırtısı, hatta kazası-belası az değil ama kararlılar ve inşaat hızla devam ediyor. Eğer önümüzdeki seçimlerde anayasayı değiştirecek bir çoğunlukla iktidar olurlarsa bu inşaat iyice hızlanacak ve dolayısıyla “kazalar” daha da artacak ama sesini çıkarabilenler sayısı da iyice azalacak.
Artık 12 yılı geride bırakan AKP iktidarı böylesi büyük bir inşaata başlamadan önce, ilk yıllarında “eski Türkiye”yi çok rahatsız etmeyecek, doğrudan karşısına almayacak tarzda işe başladı. Dünyada en başından sahip olduğu destek ve meşruiyete Türkiye içinde o kadar sahip değildi. Eski Türkiye’nin yerleşik kurumları, başta ordu ve yargı bürokrasisi olmak üzere, AKP’ye hiç de iyi bakmıyorlardı. Dolayısıyla AKP eski Türkiye ile doğrudan bir çatışmaya girmedi ama onu dikkatli ve planlı bir şekilde kuşatmaya girişti.
ABD ve AB ile ilişkiler ve onlardan sağladığı destek, AB’ye girişte heves ve kararlılık sergileyen politikalar ve solun bir kesimini de kapsayacak tarzda liberallerle iyi ilişkiler hep bu kuşatmanın birer parçası ve adımlarıydı. Kürtlerle ilişkide çok özel ve hassas bir tutum alındı. Aslında sorunu barışçı ve demokratik yollardan çözmek istiyormuş da ordu buna izin vermiyormuş ve henüz orduya hakim değillermiş havası yaratıldı ve bu yoldan Kürtler kazanıldı. Kürtler bu mesajı aldılar ve “İslam kardeşliği” etkisiyle de AKP Kürt halkının oylarını en fazla verdiği parti haline geliverdi.
Soğuk Savaş’ın sona erdiğinin bilincinde olan ve dolayısıyla o koşullara göre kurulmuş “eski Türkiye”nin çökmek ve yeni bir Türkiye’nin inşa edilmek zorunda olduğunu bilen veya bilmese de bunu hisseden çok çeşitli kesimler AKP’nin yanında veya arkasında durdu ya da hayırhah bir tarafsızlığa büründü. Böylece CHP ve MHP’nin öncülüğündeki “eski Türkiye” Atatürk posterleriyle sokaklara çıktığında kurulmakta olan yeni Türkiye’nin karşısında hiç şansları yoktu. Ve böylece geçen 12 yılda 9 seçim oldu ve hepsini de AKP kazandı. The Cemaat ile ittifak halinde ilerlenen bu süreçte kuşatılmış olan eski Türkiye’nin güçlü kurumları, ordu ve yargı teslim alındı, medya hemen bütünüyle kontrol altına alındı. Değişe değişe en sonunda “Çözüm süreci” adını alan hamleler sayesinde Kürtlerle sağlam ilişkiler kuruldu ve böylece bütün bu kurumlar, odaklar yeni Türkiye inşaatına tuğla taşımaya başladılar.
Gezi yenilgisi
12 yıllık süreçte AKP’nin kontrolü kaybettiği ve bir tür yenilgiye uğradığı tek olay Gezi ayaklanması oldu. Çünkü Gezi eski Türkiye’nin değil gerçekten de çok farklı ve yeni bir Türkiye’nin gücünü yansıtıyor, işaretlerini taşıyordu. Müthiş bir kutuplaşma politikası izleyen Erdoğan Gezi’deki yenilgiyi kendisi için bir başarıya, evde tutmakta zorlandığı yüzde 50’yi konsolide etmekte bir tehdide dönüştürdü ama yine de bu durum Gezi’nin AKP için bir yenilgi olmasını ortadan kaldırmadı. Onun için hala AKP sözcüleri Gezi denilince kontrollerini kaybediyor ve küfre, hakarete, yalana başlıyorlar.
AKP’nin endişelendiği ikinci bir olay ise cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Selahattin Demirtaş’ın “Yeni Yaşam Çağrısı” adı altında yürüttüğü kampanya ve yaklaşık yüzde 10’a yakın oy almasıydı. Bu sonuç AKP’yi tehdit eden bir durumdu. AKP’nin kendi suretinde tasarladığı yeni Türkiye’sinin karşısına CHP ve MHP gibi tam da eski Türkiye’yi çağrıştıran Ekmeleddin İhsanoğlu gibi bir isimle değil de, gerçekten daha ileri ve demokratik, yeni ve farklı bir Türkiye’yi yansıtan Demirtaş’ın aydınlık ve güleç yüzüyle çıkan HDP’nin aldığı yaklaşık yüzde 10 oy, CHP-MHP adayının yüzde 38’inden siyaseten daha büyük, daha anlamlı, daha önemliydi. Nitekim bu seçimlerden beri AKP Demirtaş ve HDP’yi nasıl yola getireceğini, nasıl yıpratacağını düşünüyor. 6-7 Ekim Kobani protestolarını bunun için kullanmaya çalıştılar ama pek başarılı oldukları söylenemez.
Erdoğan’ın kutuplaşma siyaseti yeni Türkiye’nin kuruluş yöntemi ve toplumsal olarak destek ve meşruiyet yaratma yoludur. Toplumun yaklaşık yarısı hiç sorgulamadan Erdoğan ne diyorsa yanında, arkasında duruyor; Amerika’yı Müslümanlar keşfetti dese de, Küba’da camiden söz etse de, kadın erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmıştır, diye buyursa da iki kişiden biri sorgusuz sualsiz arkasında olunca yeni Türkiye’nin inşası hızlanır…
Başka bir Türkiye
Muhalefet kendisini yeniden örgütlemek ve AKP’ye meydan okumak istiyorsa esasen iki olaya bakmalı ve anlamaya çalışmalıdır; Gezi ayaklanması ve Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı kampanyası. Bunları iyi okuyan ve anlayan bir muhalefet AKP’nin “yeni Türkiye”sinin karşısına eski Türkiye’yle çıkılamayacağını ancak daha farklı ve başka bir Türkiye çağrısıyla çıkılabileceğini görür ve ona göre adım atar. Bu adımın atılmasında aslında çok gecikilmiş durumda ama 12 yılda 9 defa “yeni Türkiye” ile “eski Türkiye” karşı karşıya geldi ve her defasında tabii ki “yeni” olan kazandı.
2015 seçimlerinde yeni ve eski Türkiye’nin yanı sıra başka, farklı bir Türkiye olursa bu seçimlerde iktidar olmayabilir ama öncelikle AKP’nin gücünü kıracak, frenleyecek ve anayasayı değiştirecek güce erişmesine engel olurken özgüvenini de sarsacaktır. Ve siyasi mücadelesini bir toplumsal mücadele haline dönüştürerek sürdürürse 2015 seçimleri AKP’nin kazandığı son seçimler olabilir. (SÖ/HK)
* Fotoğraf: Aykut Ünlüpınar - Ankara / AA